Merlin RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Merlin RPG

Ejderhalar, Mistik Yaratıklar ve Bir Krallık... Büyünün Yasak Olduğu Bu Dünyada Büyücüler Ne Yapacak ? Sende Gel ve Bu Gizemi Arala....
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Bellatrix Fiona Pendragon

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Bellatrix Fiona Pendragon




Mesaj Sayısı : 2
Points : 4
Reputation : 10
Kayıt tarihi : 30/10/10
Yaş : 29
Nerden : Camelot

Bellatrix Fiona Pendragon Empty
MesajKonu: Bellatrix Fiona Pendragon   Bellatrix Fiona Pendragon Icon_minitimeC.tesi Ekim 30, 2010 3:08 pm

I.Bölüm



Kendimi bir uçurumdan aşağıya düşüyormuş gibi hissediyordum. Sonu gelmeyen bir uçurumdu sanki. Hiçbir şey hatırlayamıyordum. Kim olduğumu, arkadaşlarımı, ailemi hatırlayamıyordum. Nerede olduğum hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Hiçbir duyu organım çalışmıyordu sanki. Her yer karanlıktı. Hiçbir koku gelmiyodu burnuma. Hiçbir şey hissetmiyordum. Neredeydim ben böyle? Sağ yanımda bir tıslama sesi duydum. Sanırım bir yılandı. Ahh! Yılanlardan nefret ediyordum. Umarım zehirli değillerdir. Daha sonra değişik hayvan sesleri de duymaya başladım. Kanat sesleri, kurt ulumaları. Galiba bir ormandaydım. Gözümü açmak istedim ama açamıyordum. Ellerimi, bacaklarımı hareket ettirmek istedim. Ama olmuyordu. Soğuk bir rüzgar esmeye başladı. Vücuduma damla damla su düşmeye başladı. Şimdi de yağmur yağıyordu. Çok güzel. Yılan sesleri de artmaya başlamıştı. Nerdeydim ben? Bir ormanda olmalıydım. İyi ama burada ne işim vardı. Herşeyden önce kim olduğumu bile hatırlayamıyordum. Donmak üzereydim. Belki de yavaş yavaş ölecektim. Hayır burada ölümü bekleyemezdim. Kalkmaya çalıştım. Ama olmadı. Yapamıyordum. Gözlerimi açmaya çalıştım. Yine olmadı. Yağmur gittikçe şiddetleniyordu. Yavaş yavaş koku almaya da başlaştım. Toprağın kokusunu alıyordum. Ayak sesleri duymaya başladım. Birileri buraya geliyordu. Sonra birinin beni kollarına aldığını hissettim. O anda uçurumdan düşme hissim gitmişti. "Çok soğuk. Tıpkı bir ölü gibi." dediğini duydum beni taşıyan adamın. Sonra diğer kadın bileğimi tutarak "Ama yaşıyor. Nabzı çok yavaş atsada. Onu hemen hastahaneye götürmeliyiz." dedi. Kimdi bunlar? Ölmek üzere miydim yani?. Daha sonra da midem bulanmaya başladı. Nefes alamıyordum. Sanki biri beni boğazlıyor gibiydi. Sonunda bu histen kurtulmuştum. Beni taşıyan adam koşmaya başladı. "Onu bulduğumuzda ormandaydı. Nasıl oraya geldi bilmiyoruz." dedi kadın. "Tamam. Onu yatırın şöyle." dedi bir başka kadın. BU kadının sesi diğer kadına göre daha genç geliyordu. Galiba 20-25 yaşlarında olmalıydı. Beni yumuşak bir yere yatırdılar. Beynim zonklamaya başladı. Belim, omuzlarım heryerim ağrıyordu. Bu acı daha da dayanılmaz bir hal aldı. Çığlık atmak istiyordum. Ama yapamıyordum. "Kızın adı nedir?" dedi hemşire olduğunu anladığım bayan. Evet. Bu soruyu ben de merak ediyordum. Kimdim ben? Ormanda ne işim vardı? Bu insanlar da kimdi? "Evangeline Discordia" dedi adam. Evangeline? Evangeline? Demek ismim buydu. Ama bu isim bana hiçbir şey çağrıştırmadı. "Onu ormanda bulduğunuzu söylemiştiniz. Şu kolundaki ize bakarsanız Eva'yı bir yılan ısırmış gibi gözüküyor. Bu yılan çıngıraklı yılan da olabilir. Tabi bunları onu tedavi ettikten sonra anlayacağız. Şimdi zehir bütün vücuduna yayılmadan önce onu tedavi etmemiz gerekiyor." Ormanda duyduğum yılan beni çoktan ısırmış meğerse. Kadın ağzımı açtı ve bana tadı iğrenç olan bir şey içirdi. Iııyy! Ne kadar da iğrenç birşeydi bu böyle. Koluma soğuk elini değdirerek birşeyler sürdü. Ve anlamadığım dilde bir şeyler söyledi. “Umarım bu büyü işe yarar” dedi daha sonra. Büyü mü? Ne büyüsüydü bu böyle. “Sanırım öğrenci Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’nda okuyor değil mi?” dedi hemşire.”Evet” diye karşılık verdi yaşlı kadın. Ben bir cadı mıydım yani? İlginç kendimi yeni yeni keşfediyordum. Aniden kolumda biraz hissetim. O kadarda kötü bir acı değildi. Sonra geçmişti. Ama sonra yavaş yavaş uyuşmaya başladım. Hiçbir yerimi hissedemez oldum. Tekrar başladığım noktaya geri dönmüştüm sanki. Sonra etraf karanlık olmaya başladı.



II.Bölüm



Etraf yemyeşildi. Güneş pırıl pırıl parlıyordu. Karşıda çok büyük bir şato vardı. Yavaş yavaş şatoya yaklaştık. İçeriye girdiğimizde alımlı ve hoş bir bayan “Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’na hoş geldiniz çocuklar” dedi gülümseyerek. Sonra büyük bir yere geldik. 4 tane büyük büyük masalardan vardı. Yanımdaki kız beni dürterek “ Büyük Salona bayılıyorum Eva.” dedi. Ona baktığımda onun Rose olduğunu anlamıştım. Gerçekten de harikaydı. Tavana bakıldığında sanki gökyüzüne bakmış gibi oluyordu. Yıldızlar, ay hepsi vardı. Ama bunun büyü olduğunu biliyordum tabii ki. Hepimiz yerlerimize geçtik. Edd, Hufflepuff olduğu için kendi masasına, Rose ile bende kendi masamıza geçmişti. Profesör Zacharias Megera her zamanki gibi konuşmasını yapmıştı. O konuşmasını bitirdikten sonra ellerini çırptı ve bizim boş masalarımız yemeklerle doldu. Gerçekten de çok acıkmıştım. Hemen hepsini yemiştim neredeyse. Hogwarts'ı da çok özlemiştim. Buradaki arkadaşlarımla mektuplaşıyordum ama onları görmek bambaşkaydı. Yemeklerimizi bitirdikten sonra herkes kendi binasının başkanını takip edip, yatakhanelere gitmeye hazılanıyordu. Tam o sırada yanıma Lennon gelmişti. Onu uzun zamandır görmüyordum. Onu görünce heyecanlanmaya başlamıştım. Biraz da kızarmıştım sanki. "Seni görmeyeli uzun zaman oluyor Eva. Seni gerçekten çok özledim." demişti. Gözlerinin içinde kaybolmuştum sanki. "Ben de seni çok özledim Lennon." diyebilmiştim sadece ona sarılmak ve öpmek istiyordum ama herkesin içinde de yapabileceğin birşey değildi bu. Daha sonra Gryffindor başkanın bizleri çağırdığını duydum ve Rose'un yanına gittim.



III. Bölüm


Hemen gözlerimi açtım. Nefes nefese kalmıştım. Etraf çok sıcaktı. Kendimi ıp ıslak hissediyordum. Hala hastahaneydim. Rüyamda gördüklerimde neydi öyle? Ne o yeri biliyor ne de oradaki insanları hatırlıyordum. Ama rüyam çok gerçekçi gibiydi. Sanki gerçekten onları yaşamış gibiydim. Bu arada artık eski halimden daha iyi olduğumu hissetmiştim. Artık hareket edebiliyordum. Buna sevinmiştim. Sürekli öyle kalmak benim için çok ürkütüycü olurdu. Düşüncelerimi dışarıdan gelen bir köpek havlaması bozmuştu. Dışarısı karanlıktı. Ayın ışığı yüzüme vuruyordu. Yataktan kalmıştım. Her tarafım ağrıyordu. Etraf sessizdi. Hiç çıt çıkmıyordu. Odadan dışarıya çıkmaya korkuyordum. İçeriye soğuk bir rügar girmişti. ÜŞümüştüm. Pencereyi kapatmak için pencereye doğru gittiğimde tiz bir çığlık duymaya başladım. Bu ses içimi gıdıklıyordu. Refleks olarak ellerimi kulağıma götürdüm. Havada siyah birşeyin hızlı hızlı uçtuğunu gördüm. Bu ses ondan geliyor olmalıydı ama bu kadar küçük birşeyin bu kadar gürültürülü bir ses çıkarması çok garip geliyordu. Uçan siyah şey hızlı hızlı bana doğru yaklaşıyordu. Pencerenin önünde durdu. Tiz ses kesildi. Gözleri kıpkırmızıydı. Galiba bu bir yarasaydı. Korkuyordum. Yarasa korkunç gözüküyordu. Gözlerine bana dikmişti. Korkuyla ona bakıyordum. Hareket edememişti. Hiçbir şey yapamıyordum. Ona öylece korkuyla bakıyordum. Yarasa etrafımda uçmaya başladı. Başımın etrafında daireler çizip aniden pencereden dışarı çıktı. Kalbim hala heyecanla atıyordu. Yarasanın bana bakışı etrafında duruşu beni korkutmuştu. Sanki bunları bilinçli olarak yapıyordu. Daha sonra kapının açıldığını hissettim. Gelen kişi uzun boyluydu. Işığı açınca gözlerim yanmaya başlamıştı. Daha buna alışık değildim.Karşımdaki kadın sıcakkanlı birine benziyordu. Gözleri hafif çıkık ve yeşildi. Sapsarı saçları, kıvırcık ve beline kadar uzanıyordu. Ve bana gülümsüyordu. Ben de ona gülümsemiştim. "Uyandığına sevindim Eva. 4 gündür uyanmıyordun. Seni her zaman kontrol etmeye geliyordum. Bir baktım ki bu sefer uyanıksın. Bu arada ben Baş şifacı Miss Clearwater." dedi sevecen bir tavırla. 4 gündür uyuyor olmam çok garipti. Bana daha kısa gibi geliyordu bu. "Kim olduğunu, nerede yaşadığını kısacası kendinle ilgili herhangi birşey biliyor musun tatlım?" demişti. Bakalım, bakalım elde neler var. Adımın Evangeline, soyadımın ise Discordia olduğunu, Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'nda okuduğumu biliyordum. Ha! Birde rüyamda gördüğüm kişileri biliyordum. Tabii onlar gerçekten varsa. "As-" diyebilmiştim sadece. Konuşurken boğazım yanmıştı çünkü. Kadın bana hafifçe gülümseyip asaya benzer bir şey çıkarıp anlamadığım dilde birşey söyledi. Bunu söylediğinde asadan hafif sarı bir renk suyun içine karıştı. Ve sonra bana verdi. Kadının ne yaptığını anlayamamıştım. Suyu içmeye tereddüt ettim. Ama sonuçta o beni iyileştirmişti. Bana zarar vermek isteseydi zaten bunu çoktan yapardı. Ayrıca kadın öyle kötü birine benzemiyordu. Gayet iyi biriydi. Bardağı alıp suyu içerken "Bunun olması çok normal. Sonuçta 4 gündür baygındın. Bu suyu içtikten sonra sesin eskisi gibi olacak. " dedi. Suyu bitirip boş bardağı yandaki komidinin üstüne koydum. "Aslına bakarsanız kendim hakkında çok az şey biliyorum. Adım Evangeline ve soyadım Discordia. Hogwarts adlı bir okulda okuyorum. Gerçi orayı da hatırlayamıyorum." dedim. Miss Clearwater haklıydı. Sesim eski haline gelmişti. Suya ne yaptıysa işe yaramıştı. Ona rüyamda gördüklerimden bahsetmek istememiştim nedense. Ben bunları dedkten sonra bana gülümsedi ve cebinden başka bir asa çıkardı. Sonra "Seni getiren Z.A.Y üyeleri yanında bunu bulmuşlar." dedi asayı göstererek. "Yani bu senin Eva. Sende tıpkı benim gibi büyücüsün. Okuduğun okulda bizim gibileri eğiten bir okul." diye devam etmişti. Çok şaşırmıştım.Kendimi yeni yeni keşfediyordum. "Ve artık tamamiyle iyileştin. Şu an okuluna gidebilirsin. Eminim oraya gittiğinde kendinle ilgili birçok şeyi hatırlayacaksın. Profesörlerinin denetimi altında olacaksın. Çünkü hatırladığında bize o ormanda ne yaptığını söylemen gerecek canım." dedi gülümseyerek. Ben de ona karşılık vermiştim. Umarım Miss Clearwater dediği gibi okula gittiğimde birşeyler hatırlayabilirdim.



IV. Bölüm



Bir kaç şifacıyla beraber bir tren istasyonuna gittik. Orada bir kaç öğrenci bir duvarın içinden geçiyordu. Bunu görünce şaşırmıştım. nasıl oluyordu bu? Bunları hiçkimse göremiyor muydu? Şaşkınlığımı gören bir şifacı "Onları iyi izle. Sen de birazdan oradan geçeceksin." dedi gülümseyrek. Bu şaşkınlığımı biraz daha artırdı. Oradan nasıl geçecektim ki? Oradan geçenleri izledim. hepside belli bir uzaklıktan koşuyorlardı ve böylece duvarı aşabilyorlardı. Ben de belli bir uzaklıkta durdum. kalbim deli gibi çarıyordu. Hafızamı kaybetmeden önce belki bunu yapmaya alışıktım. Ama şimdi bunların hiçbirini hatırlayamıyordum ki. Gözlerimi kapattım ve duvara doğru koşmaya başladım. Sonra birine çarptığımı hissettim. Gözlerimi açtığımda garip bir cüppe giymiş küçük çilli bir çocuğun yerde olduğunu fark ettim. Çocuğu hemen kaldırıp özür diledikten sonra yere düşen eşyalarını toparlamasına yardım ettim. Daha sonra çocuk koşa koşa trene binmişti. Çok garip bir yerdi burası. Kimi anne, baba ağlıyordu. Çoğunun elinde asası vardı. Kimi o asayla birşeyler yapmaya uğraşıyordu. Arkamı döndüğümde duvarı çoktan geçmiş olduğumu fark ettim. İlginçti. Bunu hissetmemiştim bile. Eski hayatım çok garip ama bir o kadar da güzel gözüküyordu. Tekrar o tiz sesi duymaya başlamıştım. Bu sürekli olacak mıydı böyle? Etrafımdaki insanlar bu sesi duymamış gibiydiler. O korkunç yarasayı tekrar görmüştüm. Bana hızla yaklaşırken korkunç kırmızı gözlerini benden ayırmadan bana bakıyordu. Tıpkı hastahenedeki gibi başımın etrafında daireler çizip gitti. O gittikten sonra orada öyle durdum. Hiçbir şey yapamıyordum. Bu beni çok korkutuyordu. Neden böyle oluyordu? Bu yarasa en beklemediğim anda karşıma mı çıkacaktı? Bu yarasanın tiz sesini sadece ben duyuyor gibiydim. O geldiğinde sesini duymuyor gibiydi. sanırım deliriyordum. Bende ne eksik diyordum. Demek çıldırmaya da başlamıştım. Trenin sesi beni düşüncelerimden ayırmıştı. Herkes aceleyle trene biniyordu. Sonra bende herkes gibi bavulumu alarak trene bindim. Ah! Burası gerçekten de çok kalabalıktı. Boş bir vagon bulmaya çalışırken rüyamda gördüğüm sarı saçlı kızı görmüştüm. Hatırladığım kadarıyla ona Rose diyordum. Hemen arkasında da rüyamda gördüğüm diğer kız vardı. Evet! Bu kızın adı da Eddie olmalıydı. Heyecanlanmıştım. Yani o insalar gerçekten de vardı. Benim hayal ürünüm değillerdi. Beni görmelerini istemediğim için hemen önümdeki vagano kendimi attım. Orada bulunanlar bana garip garip bakıyorlardı. Ama umrumda bile değildi. Onların beni görmesini istemiyordum. Vagondakilerin rahatsız edici bakışlarıyla sonunda okula varabilmiştim. Aceleyle trenden indim. Ama ne yapacağımı ne olacağını bilmiyordum. Benim önümde olan diğer öğrencileri takip etmiştim. Onlarda o garip cüppeyi giymeye gidiyorlardı. Hemen cüppemi giydim. Okula girerken o kızlar beni görmüşlerdi. "Eva! Eva! Nerelerdeydin? Seni o kadar çok özledik ki." deyip bana sarılmıştı rüyamda Eddie dediğim kız. "Sana çok darıldım Eva. Mektuplarımın çoğuna hiç cevap yazmadın" dedi Rose. Ama sesinden ve suratındaki ifadeden bunu şakayla karışık söylediğini anlamıştım. "Ah! Doğru ya şu olay bizi hatırlamıyor ki Rose. Hatırlasana Bayan Clearwater bunu söylemişti bize." dedi Eddie. Bu yanlıştı. Onları hatırlıyordum. Çünkü onları rüyamda görmüştüm. Ama sadece o kadar. Beni kolumdan tutup rüyamda görmüş olduğum yere getirdiler. İçeriye girdiğimizde hoş bir bayan bizlere "Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'na hoşgeldiniz" deyip karşıladı. Rüyamda gördüğüm aynısıydı. 4 tane büyük masalardan vardı. Rose beni dürterek "Büyük Salona bayılıyorum Eva!" dedi. Bu çok ama çok tuhaftı. Neden rüyamda gördüklerimin aynısını görüyordum? Her şeyiyle aynıydı. Tavanlar, profesörler, masalar, Müdür'ün konuşması. Acıktığımı fark edip Rose'un beni götürdüğü masaya oturdum. Hepsini yemiştim sanki. Tam kalkacakken yanıma sarı saçlı, mavi gözlü tatlı bir çocuk gelmişti. Bu çocuk rüyamda gördüğüm çocuktu. Ona ne demiştim? Hah! Lennon! Çocuğun adı Lennon'dı. Masmavi gözleriyle gözlerimiz içine bakıyordu. "Seni görmeyeli uzun zaman oldu Eva. Seni gerçekten çok özledim." dedi. Bana böyle bakması hoşuma gitmişti. Kızarmıştım galiba. Çocuğu tam anlamıyla tanımıyordum. Ama ona sarılmak, öpmek istiyordum. Herşey rüyamdaki gibi işliyordu. Ama tek fark bu insanları şimdi hatırlayamıyordum. Ve ona Ben de seni çok özledim dememiştim. Surat ifadesi değişti. Rahatsız olduğu belliydi. "Doğru ya. Beni hatırlamıyordun değil mi?" dedi üzgünce. Onu üzgün görmek benim de içimi acıtmıştı. Ona hiçbir şey diyememiştim. Sadece ona aptal gibi bakmaya devam ettim. "Ben Lennon, aşkım. Umarım en yakın zamanda bizleri hatırlayacaksın." dedi. Gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu. Aniden beni belimden tutup kendine çekti ve dudakları dudaklarımla buluştu. Kendimi geri çekmedim. Çünkü bunu yapması hoşuma gitmişti. Ben de onu öpüyordum. Sanki o an çevremizde kimse yoktu. Sadece ben ve o vardık. Yükseklere çıkıyor gibiydik. Birinin öksürüşünü duyduk. Hemen geri çekilmiştik. Yanımızda uzun boylu, esmer bir kadın duruyordu. Kahretsin! Bu gerçekten de çok utanç vericiydi. Ne Lennon'ın suratına, ne de kadının suratına bakabilmiştim. "Bayan Discordia sizin şu anda Gryffindor başkanının yanında olmanız gerekiyor. Aynı şey sizin içinde geçerli Bay Cossack. Derhal kendi binanızın başkanına gidiniz lütfen." demişti. Yüzüne bakacak cesaretim yoktu ama sesinden sinirli olduğu belliydi. Lennon'a bakamadan hemen Profesörün dediği yere gitmiştim. Onların nerede olduğunu daha önce rüyamda gördüğüm için kolaylıkla bulmuştum. Nasıl da herşey rüyamda gördüğüm gibi ilerlemişti. Gerçi rüyamda görmediğim birçok şeyi yaşamıştım. Ama çoğunlukla rüyamda gördüğüm gibiydi. Rüyamda Gryffindor grubunun yanına geldiğim sırada uyanmıştım. Artık bundan sonra ne olcağı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Hemen Rose'u takip ettim. Etrafta hareket eden, konuşan portreler vardı. Biz geçerken bizleri eleştiriyorlardı. Gryffindor başkanı olduğunu düşündüğüm kişi hareket eden portreye birşeyler söyledi ve kapı açıldı. "Burası Gryffindor Ortak Salonu. Birazdan Kızlar Yatakhanesi'ne çıkacağız tatlım." dedi aceleyle Rose. Sonra onu takip edip yatakhaneye gittik. Orada bir sürü yatak vardı. Üstümü giyinip Ortak Salon'a gittik. Gittiğimde herkes bana bakıyor gibi hissediyordum. "Onu ormanda bulmuşlar. Kim bilir ne olmuştu?" dedi biri fısıltıyla. Sesin geldiği yöne baktım. Arkadaşının kulağına fısıldıyan kız kısa boylu, kızıl saçlıydı. Kafasını kaldırdığında çilli olduğunu gördüm. Çok savunmasız görünüyordu. Kız biraz kızarmıştı. Herkes fısıldaşıyordu. Rahatsız olmaya başlamıştım. Neden herkes böyle davranıyordu ki? Ne olduğunu hatırlamamam neden suçmuş gibi davranıyorlardı? Sıkılmıştım artık. Herkes üstüme geliyordu. Dayanamıyordum. Kendimi Ortak Salon'dan dışarı attım. Temiz hava almak istiyordum. Yalnız olmak istiyordum. Bahçeye çıktım. Her taraf yemyeşildi. Biraz sola doğru yürüdüğümde karşıda derme çatma bir kulübe vardı. Bu biraz beni korkutmuştu. İçim daralmaya başlamıştı. Sanki biri beni boğazlıyor gibi hissediyordum. Koşarsam belki içimdeki bu sıkıntıdan kurtulacaktım. Hızlı hızlı yeşilliklerin içinde koşmaya başladım. Düşündüğüm gibi içimdeki sıkıntıdan kurtuluyordum. Gözlerimi kapattım. Böyle koşmak daha iyi oluyordu. Herşeyden arındırılmış gibiydim. Ayağıma birşey takıldı ve aniden yere düşmüştüm. Çok kötü düşmüştüm. Her yerim ağrıyordu. Zar zor ayağa kalkabildiğimde karşımda bir ormanın olduğunu gördüm. Hava güneşli olmasına rağmen ormanın içi karanlık gözüküyordu. Bu karanlık beni içine çekiyordu sanki. Ormana girmek istiyordum. Beni büyülemişti sanki. Bacaklarım beni ormana götürüyordu istemsiz olarak. Yaaş yavaş ormanın derinliklerine doğru gidiyordum. Burası çok karanlıktı. Gece gibiydi. Normalde korkardım ama nedense korkmuyordum. Gittikçe ormanın derinliklere doğru gitmek istiyordum. Daha da derinliklere gittikçe hayvan sesleri de artıyordu. Kurt ulumaları, at kişnemesi, tiz sesler duyuluyordu. Bu beni hiç mi hiç korkutmuyordu. Kulağımı çınlatacak kadar tiz bir ses duydum. O aptal yarasa tekrar geliyordu. Neden sürekli benim peşimdeydi ki? Bana yaklaştığını hissediyordum. Kırmızı gözlerini yine üstüme dikmişti. Yanıma yaklaşıp öylece önümde duruyordu. Ağzını açıp yine o tiz sesi çıkarmıştı. Ve sonra yavaş yavaş sola doğru uçmaya başladı. Anladığım kadarıyla onu takip etmemi istiyordu. İstediğini yapıp onu takip etmeye başlamıştım. Beni ormanın derinliklerine sürüklüyordu. Hızlanmaya başlamıştı. Onu görmekte gittikçe zorlanıyordu. O hızlandıkça bende koşmaya başlamıştım. Hızlandıkça hızlanıyordu. Ne olduğunu anlayamadan kendimi yerde buldum. Etrafta yarasadan eser yoktu. Yanımda onun tiz sesini duyuyordum. Sesin geldiği yöne bakınca sadece bana bakmakta olduğunu gördüm. Gözleri beni hipnotize etmişti. Ona baktıkça başım dönmeye balşadı ve etraf karardı.



V.Bölüm


Bana daha çok yaklaşıyorlardı. Onları duyabiliyordum. Artık koşacak gücüm kalmamıştı. Saklanacak bir yer bulmam gerekiyordu. Önümdeki büyük meşe ağacının büyük bir kovuğunu gördüm ve hemen oraya koştum. Onların seslerini duyabiliyordum "Seni bulacağız tatlım." dedi Nova alaycı bir şekilde ve ardından da tiz bir kahkaha attı ardından. Babam ablasını öldürdüğünden beri ablasının intikamını almak istiyordu. Babam ablasını öldürdüğü için canı yanıyordu. O da beni öldürerek babamın canını yakacaktı. Sesi gittikçe yaklaşıyordu. Tiz bir çığlık duymuştum. Ses kulaklarımın içinde çınlıyordu. Ellerimi hemen kulaklarıma götürdüm. Karşıdan siyah bir şey bana yaklaşıyordu. Kıpkırmızı korkunç gözleri vardı. Bana hızla yaklaştı. Ve o tiz ses kesildi. Gözlerimin içine bakıyordu. Yanıma daha da yaklaştı. Bana birşey anlatmak istiyor gibiydi. Sonra hızla uçup gitmişti. O yarasa her ne kadar korkunç görünse de ona güvenmiştim nedense. Hemen yerimden kalkıp koşa koşa yarasayı takip etmiştim. "Kız orada Nova!" diye bağırdı Nova'nın sevgilisi. Ben koşarken etrafıma yeşil ışıklar geliyordu. İki ölüm yiyen beni öldüreye çalışıyorlardı ama işe yaramıyordu. Sonunda yarasayı görebilmiştim. Hızlı hızlı uçarken sanki bana birşeyler söylemek istiyor gibi tiz sesler çıkarıyordu. Beni korumak istediğini anlamıştım. Yarasa artık o kadar çok hızlı gitmişti ki onu göremiyordum artık. Hemen önümdeki büyük ağacın arkasına saklandım. Onların seslerini duyabiliyordum. Nova çığlık ata ata beni tehdit ediyordu. Ardından bir kadın çığlığı duydum. Ve ses aniden kesildi. Şimdi gerçekten korkmaya başlamıştım. Nereye gideceğimi bilemeden koşmaya başlamıştım. O yarasa neredeydi şimdi? Nefes nefese koşmaya başladım ve koşarken bir çalıya takılıp yere düşmüştüm. Başımı çok kötü çarpmış olmalıydım ki başımdan sıcak birşeyin aktığını hissettim. Başım kanıyor olmalıydı. Ayağa kalkamıyordum uzaktan bir sesin "Serpensortia" diye bağırdığını duymuştum. Ben şu an kalkamazken aptal Nova'nın sevgilisi yılan çıkarma büyüsü yapmıştım ve biliyordum ki bu büyüden çıkan yılanlar insanı felç yapıyordu. Kahretsin! Yılan tıslamasını gittikçe duyuyordum. Bana yaklaştığını hissediyordum. Sesini sol kolumun yanında hissediyordum. Uzun uzun tısladı. Ve sonra ıslak dilini kolumda hissediğim anda vücumum her yanın acı hissetmeye başlıyordum. Sanki biri her yanımı baltayla parçalıyor gibiydi. Çığlık atmak istiyordum ama olmuyordu. Kaçmak, koşmak istiyordum ama yine de olmuyordu. Olduğum yerde yapayalnız kalmıştım şimdi ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Etraftan garip garip sesler geliyordu. Bu sesler beni gittikçe korkutuyordu. Sonra herşey kararmaya başladı



Kendimi bir uçurumdan aşağıya düşüyormuş gibi hissediyordum. Sonu gelmeyen bir uçurumdu sanki. Hiçbir şey hatırlayamıyordum. Kim olduğumu, arkadaşlarımı, ailemi hatırlayamıyordum. Nerede olduğum hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Hiçbir duyu organım çalışmıyordu sanki. Her yer karanlıktı. Hiçbir koku gelmiyodu burnuma. Hiçbir şey hissetmiyordum. Neredeydim ben böyle? Sağ yanımda bir tıslama sesi duydum. Sanırım bir yılandı. Ahh! Yılanlardan nefret ediyordum. Umarım zehirli değillerdir. Daha sonra değişik hayvan sesleri de duymaya başladım. Kanat sesleri, kurt ulumaları. Galiba bir ormandaydım. Gözümü açmak istedim ama açamıyordum. Ellerimi, bacaklarımı hareket ettirmek istedim. Ama olmuyordu. Soğuk bir rüzgar esmeye başladı. Vücuduma damla damla su düşmeye başladı. Şimdi de yağmur yağıyordu. Çok güzel. Yılan sesleri de artmaya başlamıştı. Nerdeydim ben? Bir ormanda olmalıydım. İyi ama burada ne işim vardı. Herşeyden önce kim olduğumu bile hatırlayamıyordum. Donmak üzereydim. Belki de yavaş yavaş ölecektim. Hayır burada ölümü bekleyemezdim. Kalkmaya çalıştım. Ama olmadı. Yapamıyordum. Gözlerimi açmaya çalıştım. Yine olmadı. Yağmur gittikçe şiddetleniyordu. Yavaş yavaş koku almaya da başlaştım. Toprağın kokusunu alıyordum. Ayak sesleri duymaya başladım. Birileri buraya geliyordu. Sonra birinin beni kollarına aldığını hissettim. O anda uçurumdan düşme hissim gitmişti. "Çok soğuk. Tıpkı bir ölü gibi." dediğini duydum beni taşıyan adamın. Sonra diğer kadın bileğimi tutarak "Ama yaşıyor. Nabzı çok yavaş atsada. Onu hemen hastahaneye götürmeliyiz." dedi.



VI. Bölüm
Aniden gözlerimi açtım. Yarasanın beni hipnotize ettiği yerdeydim. Neden ormanda olduğumu, arkadaşlarımı, herşeyi hatırlıyordum. Bunu yarasaya borçluydum. Beni bir süreliğine de olsa ölüm yiyenlerden kurtarmıştı ve şimdi de bana olanları hatırlatmıştı. Yanımda o tanıdık tiz sesi duydum. Ona doğru döndüğümde tatlı tatlı bana bakıyordu. Ona teşekkür borçluydum. "Sana gerçekten teşekkür borçluyum. Minik arkadaşım sen olmasan kim bilir ne olurdu?" dedim. Mutlulukla tiz bir çığlık attı ve bana bakıp tekrar yavaş yavaş havalandı. Tıpkı daha önce olduğu gibi onu takip etmemi istiyordu ve hiç tereddüt etmeden onu takip ettim. Beni ormadan çıkışa götürmüştü. Güneş batmak üzereydi. Gökyüzündeki bulutlar kırmızıydı. Yarasam gözden kaybolup gitmişti. Okula geldiğimde Rose ve Edd endişeli gözüküyordu. "Nerelerdeydin sen?" diye bir ses duymdum arkamdan. Lennon, hayatımın anlamı endişeli gözlerle bana bakıyordu. Gülümseyip ona doğru yaklaştım. "Seni herşeyden çok seviyorum hayatım. Ve seni sevmeye hep devam edeceğim." deyip dudaklarına yapışmıştım. Şaşkındı ama o ve kızlar herşeyi hatırladığımı anlamışlardı. İkimizde birbirimizi şehvetle öpüyorduk. Beni öperken kollarıyla sımsıkı sarması çok hoşuma gidiyordu ve yine aynı şeyi yapmıştı. Kızlara sol elimle tamamdır işareti yapınca onların gülüştüğünü duymuştum. Artık onlarla eskisi gibi olacağımı bilmek harika bir duyguydu.


Bu rpg tamamen bana aittir. Daha önce başka bir hp rpg sitesinde yazmıştım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bellatrix Fiona Pendragon
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Merlin RPG :: Role Playing Game :: RPG Gücü//Puanı Belirleme-
Buraya geçin: